SÖYLEMEYİN KARDEŞİM ABDULLAH'A ''PEYGEMBER'' OLDUĞUMU, O BENİ ''SON PADİŞAH'' BİLİYOR



Orta Çağ karanlığına sürüklenişimizin ibarelerini görmeye başladığımız son günlerde, halkımızın bu denli sessiz,ilgisiz ve bilgisiz kalışı düşündürücüdür.Ordumuzun sürekli asılsız ve mesnetsiz saldırılara uğraması,bir raslantı olamaz.İçereği boşatılmış basının sürekli olarak hedef şaşırtması ve kafaları karıştırması,plansız olması mümkün değildir.Hangi görevde olursa olsun bütün vatanseverlerin aynı anda toplatılması ve sorgusuz sualsiz susturulup, dayanaksız yıllarca hapiste tutulması, programsız olamaz. Hiçbir birliğe alınmadığımız günlerde BOP’un eş başkanlığını ABD’nin lütfedip bize vermesi ilginçtir. BOP’un merkezi olarak Diyarbakır’ın seçilmesi ve bunu özellikle de ABD’nin istemesi insanı ister istemez işkillendiriyor.

Ayrıca İstanbul’daki Papaz Barthelemeos’un bu kadar cesaretlenmesi ve Heybeliada Papaz Okulu’nu ısrarla YÖK’ün kontrolüne sokmak istememesi ve ayrı bir devletmiş gibi davranmasının altında yatan gerçek nedir? Lozan’ın kazanımlarından feragat etmemezi neden bu kadar çok arzuluyorlar? Ulu önder Atatürk’ün heykellerinden ve resimlerinden neden bu kadar ürküyorlar? Niçin onu yalnızlaştırarak gönüllerden ve hafızalardan silmeye çalışıyorlar? AB ve ABD Türkiye içinde bu fikirleri savunanları,
hatta bu politikaları uygulamaya koyanları niçin destekliyor ve yüreklendiriyor?

Madem ki AB ve ABD azınlık haklarını bu kadar önemsiyorlar yirmi yıldır Batı Trakya Türkler’inin müftülüklerini ve vakıf mallarını işgal eden hatta onların Türk kimliğini bile tanımayan, çağdaş bir eğitim almalarını engelleyen AB üyesi Yunanistan’a niçin ses çıkarmazlar? Neden onlar yeni okullar açamazlar ve kitaplarını Türkiye’den getiremezler? Neden kurdukları derneklerin tabelalarına Türk kelimesini yazamazlar?

Peki bütün bunlar olurken sorumlular neyle meşguldürler? Onlar kuvvetle muhtemel PKK’yı dağdan indirmekle ve inenleri çiçeklerle kaşılamakla meşguldürler. Ayrıca verdiğimiz Kıbrıs’ı ısrarla almak istemeyenYunanlıların politikasını çözmeye çalışmakla meşguldürler.Gözümüzü çıkarmak için fırsat kollayan komşularımızla ”sıfır sorun” politikası icat etmekle meşguldürler.Adını koyamadığımız sınırsız açılımlar yapmakla meşguldürler. Hatta bazıları yapacak iş bulamadıkları için kendi kendilerine önce sorun üretip sonra çözmeye çalışmaktadırlar. Son günlerin üretilmiş en büyük sorunu ise başbakanın “peygamber” mi yoksa “son padişah” mı olduğu konusudur.

Bu gerçekten önemli bir konudur. Buna milletçe el atmamız gerekir.Benim nacizane önerim bir referandum. Ancak böylece adil bir çözüm üretibiliriz. Demokratlığım ve kalın kafalılığım yine beni rahat bırakmıyor. Oysa başbakan hazretleri defaatle demokrasiyi sadece bir “araç”olarak kullandıklarını dillendirdi.Peki arap saçına dönen ve devletin tepesinde yetki sorunu yaratacak bu konuyu nasıl çözeceğiz diye düşünürken çözüm haşmetlüden geldi. ”One minute. Ben haşa ne peygamberüm ne de son padişahum. Ben Recep’üm ulan Kasımpaşalı Receeeeep!”

Aydın Ahmet