POSTMODERNİZM

“Öyle adamlar gördüm ki, üstünde elbise yok, öyle elbiseler gördüm ki, içinde adam yok”. Günümüzden 800 yıl önce Mevlana’nın söylediği sözler...

Bugün eleştirel bir gözle çevrenize baktığınızda, ünvan, mevki, para ve güç sahiplerinin önemli kısmı için bu söylemin giderek daha fazla geçerli olduğunu fark edersiniz. Kerameti kendinden menkul “aydın”lar, afra tafrasından geçilmeyen sözde “sanatçı”lar, aldıkları korkunç maaşlar karşılığında ne ürettikleri bilinmeyen “üst düzey yönetici”ler ve onlar olmasa dünyanın dönmeyeceğine kendilerini inandırmış, yetersiz “politikacı”lar için bu tanımlamanın giderek daha fazla geçerlik kazandığını saptarsınız.

Bir anlamda, cehaletin, niteliksizliğin, yüzeyselliğin ve yozlaşmanın tavan yaptığı bir dünyaya hızla gidiş...

Artık bilgi değil, cahil cesareti, kibarlık ve nezaket değil haddini bilmemek, kültür değil kültür yozlaşması ve akıl değil dogma ve hurafeler geçerli. Güç ve paranın herşeyin üstünde olduğunu savunanların bağırtıları arasında, “aklı ve bilimi rehber edinme”yi savunanların sesleri duyulmaz olmuş. İdealler, kutsallar terk edilmiş. Yaşamlarında hâlâ bazı ideallerin peşinden gidenler “hayalperest”, yüreklerinde hâlâ kutsalları olanlar da “çağ dışı ahmak” ilan edilmişler.

Bu gidişatı sorguladığınızda, sorunun birçok boyutunun yanı sıra iki temel nedeni olduğu ortaya çıkar:

İlki, kapitalist düzende siyasetin, halka hizmeti değil, düzene hizmeti hedeflemesidir. Bunun için de, toplumların cahil, bilinçsiz, doğru algılama ve sorgulama yetisinden yoksun kitleler haline dönüştürülmüş olması gereklidir. İnsanların aklı ve bilimi rehber almamaları için eğitimde gereken değişiklikler yapılır. Bir yandan, belli odakların ellerindeki yazılı ve görsel medya üzerinden yapılan türlü propagandalarla, diğer yandan da din tacirlerinin telkinleriyle yoz bir biat etme kültürü giderek yaygınlaşır. Bilimsellik yerini itaatkârlığa ve kaderciliğe terk etmiştir. Bu toplumlarda kişiler artık aklı hür bireyler olmaktan çıkıp, iradesiz
kullar haline dönüştürülmüşlerdir.

Toplumun bir diğer özelliği de, medya üzerinden pompalanan korkunç boyutlardaki bireyselcilikle, para ve güce tapınması, bilinçsizce tüketmesi ve “top ve pop” peşinde koşması, yani magazinleşmesidir. İnsanlar beyinleriyle değil içgüdüleriyle yaşamaya, kafalarına sokulmuş yoz davranış kalıplarıyla hareket etmeye ve tepki vermeye (veya vermemeye), ahmakça tüketmeye itilirler. Kapitalist düzen, tüketimi emreder, gereksinimin var veya yok, fark etmez! İkinci nedense, bu yozlaşmanın olmazsa olmazı olarak, toplumlara “aydınlarının ihanetidir”.Toplumların aydınları, onların önderleri, yol göstericileridir. Onlar toplumun, aklı, hafızası, vicdanı, pusulası ve sigortasıdırlar. İşte bu yüzden de planın hedefindeki kitleyi oluşturular.

Onların bu görevlerini yapmalarına engel olunmalıdır. Plan gereği, vicdanlı ama yüreksiz önemli bir kısım aydın baskıyla etkisiz hale getirilir. Ne vicdanı ne de yüreği olmayanlar para ve güç karşılığında sistemin parçası haline getirilir, yani satın alınır.

Hem vicdan hem de yürek sahibi gerçek aydınlar ise silahla etkisiz hale getirilir, yani katledilir.Paranın, siyasi gücün emrine giren, baskı karşısında dik dur(a)mayarak biat eden aydın toplumuna ihanet etmiştir. Ve toplum öndersiz kalmış, çıkarcı vicdansız politikacıların alçak siyasetlerine, din tacirlerinin kirli çıkarlarına terk edilmiştir. Öndersiz kalmış, yönünü şaşırmış toplum, manüpülasyona o denli açıktır ki, bu “demokratik yollardan” süratle ayakların baş olması sonucunu doğurur. Diğer taraftan da, Makyavellist bir yaklaşımla, siyasi hedeflerine ulaşmak için her yolu mübah gören vicdansız politikacılar, türlü hilelere baş vururlar.Nasıl olsa, postmodernizmin gereği anlatısal bilgi en az bilimsel bilgi kadar geçerlidir! Yani herkesin kendine (çıkarlarına) göre bir gerçeği vardır artık!

Yaşadığımız postmodern çağda siyasetçi veya bir sözde aydın, bilimsel gerçeğin tam karşıtı bir iddiada bulunuyorsa, bu gerçek olarak kabul görür! ”Bilimsel gerçek” ise gelinen noktada kimsenin umurunda falan değildir.Gerçek demokrasinin uygulanabilmesi için gerekli tüm şartları tek tek ortadan kaldırırken, demokrasiyi ağızlarından düşürmez, ortaya çıkanın sadece acıklı bir “Demokrasi Oyunu” olduğunu çok iyi bildikleri halde muhaliflerine, “Sandıktan çıkana saygı duyun!” , “Siz halkın iradesine karşı mısınız?!” şeklinde suçlamalarda da bulunmayı ihmâl etmezler.Pervasızca, en büyük yolsuzluklara karışanlar, en fazla namus ve dürüstlükten konuşanlardır. Bunlar yolsuzlukla mücadele konusunda konuşulurken mangalda kül bırakmayanlardır. Her türlü ahlaksızlığı yaparken, din, iman ve vicdan gibi değerleri devamlı kullanırlar.

Uyguladıkları yanlış politikalarla milyonlarca insanı işsiz, aşsız ve iki paket makarnaya muhtaç bırakanlar, yabancı firmalarla yaptıkları anlaşmalarla ülkeyi milyarlarca dolar zarara sokanlar, fabrikası kapatılmasın, işsiz kalmasın diye direnen emekçilere “Ben tüyü bitmemiş yetimin hakkını size yedirmem” demeyi asla ihmal etmezler.

Vatana en alçakça hıyanet edenler, gene en fazla “Vatan, Millet Sakarya Edebiyatı” yapanlardır. Dini pervasızca kullanıp, insanları aldatırken, dini ve dindarlığı kimseye kaptırmazlar, devamlı dinden söz eder, sahte dindarlıklarını tehşir ederler.Hukuku işlerine geldiği gibi ayaklar altına alırken, en fazla “Bağımsız yargı!” ve “Hukuka saygı!” diye gene onlar bağırır.Aslında faşist bir düzeni adım adım getirirken, devamlı insan hakları ve demokrasiden söz ederler. Bu değerler sanki onların tekelindedir, kimselere kaptırmazlar.Kadınlara üç çocuk yapmalarını önerirken de demokrattırlar, “telekulakla” dinlenmekten şikayet eden milletvekillerine “dinlenmekten korkuyorsanız, konuşmayın!” derken de. Simgelerle oynarlar, mekânları (Beyaz Saray) ve partileri (AK-Parti) için “Beyaz” rengi kullanırlar, konuşurken bol bol “İnşallah”, “Maşallah” vs. der, gereğinde “Ay yıldıza kurban” olur, gereğinde de “Son Osmanlı Padişahı” olurlar.

Çirkin bir maskeli balodur bu oynanan, değerlerin yozlaştırıldığı, kavram karmaşası yaratılan ve içinde adam olmayan elbiselerin ortada dolaştığı.........
Esen kalın.

Op.Dr. Murat Yıldırım Barlan